“DUYGUSAL DÜNYADA TÜKETİCİLİK”

İlerleyen teknoloji ve endüstri ile tüm dünyada hayat hızlanıyor, fiziksel ihtiyaçlara ulaşım kolaylaşıyor ve şehir insanları daha rahat yaşam şartlarına kavuşuyor. Eskiden bir sevdiğimizin sesini duymak için akşam ev telefonundan aramayı merakla beklerken, şimdi cebimizden çıkardığımız bir telefonla tüm dilediklerimizi teker teker sırayla anında arayabiliyoruz. Eskiden ısınmak için sobalarımızı yakıp, ne vakte ısınırız diye merakla beklerken, şimdi kombilerimizi açıp anında ısınıyoruz. Eskiden istediğimiz renkte bir atkımız olsun diye, büyüklerimizin ördüğü bir kaşkolün bitmesini merakla beklerken, şimdi alışveriş merkezlerine gidip istediğimiz kaşkolü anında alıveriyoruz. Eskiden özel günleri hatırlamak için çektiğimiz 36 fotoğrafı fotoğrafçıya götürüp bir iki gün sonra nasıl çıkacaklarını merakla beklerken, şimdi dilediğimiz sayıda fotoğrafı çekip anında birbirimize yollayabiliyoruz. Eskiden öğrenmek istediğimiz bir konu için kitaplar arayıp, merakla sonuna kadar okurken, şimdi internete anahtar kelimelerimizi girip anında kısa özetleri bulabiliyoruz. Eskiden televizyonlarımızı açtığımızda tek kanal seyrederken ve bugün ne çıkacak diye merakla beklerken, şimdi tüm akşamı bir kanaldan bir kanala atlayarak geçirebiliyoruz ve beğenmediklerimizi anında atlayıveriyoruz. Eskiden dostlarımızı görmek için hafta sonunu merakla beklerken, şimdi anında Skype açıp sohbet edebiliyoruz. Eskiden alışveriş için çarşıya gidip, en iyiyi ve en uygunu nerede bulacağımızı dükkân dükkân merakla araştırırken, şimdi internetten anında sipariş verebiliyoruz. Eskiden bir akşam yemeği için tüm malzemeleri seçip hazırlayıp, tadının nasıl olacağını merakla beklerken, şimdi süpermarketten aldığımız hazır yemekleri mikro dalgaya atıp anında yiyiveriyoruz. Artık hiçbir ihtiyacımız için beklemiyoruz. İhtiyaçlarımıza anında ulaşıyoruz. Sabretmeye, çok fazla emeğe gerek kalmadan, doyumlarımıza hızlı hızlı ulaşıyoruz. 

Çoğu zaman klavyelerimizin başında, tıklıyoruz, oluveriyor. Hatta bu her şeye ulaşabilirlik inancı, çağımızın yaşam felsefesine dahi yansıdı: “Evrenden iste, olsun“. Vaat edilen o kadar mükemmel bir şey ki, ona ara sıra bakım yapmamıza, onarmamıza, tamir etmemize gerek dahi yok. Bir şey eskidiğinde zaten bir üst sürüm çoktan çıkmış oluyor; o daha hızlı, daha az emek istiyor, daha tatminkâr, daha bir mükemmel. Eskiden bayramdan bayrama alınan pabuçlarımızın aşınan topuğunu kunduracıda tamir ettirip, yeni gibi giyerken, şimdi atıveriyoruz, alışveriş merkezine gidip indirimden ikişer üçer anında alıveriyoruz. Eskiden bollaşan pantolonu terziye götürüp daralttırırken, şimdi atıveriyoruz, alışveriş merkezine gidip indirimden ikişer üçer anında alıveriyoruz. Eskiden bozulan ev eşyasını tamir ettirirken, şimdi atıveriyoruz, gidip yenisini alıveriyoruz. Tamir etmek yok, bozulanla uğraşmak yok. Daha iyisi var.

Peki, bunca hızlı doyumun içinde duygusal ihtiyaçlarımıza neler oluyor? İnsanlar duygusal ihtiyaçlarına da bir tıkla ulaşacaklarını düşünür oldular. Sevmek, sevilmek, güvenmek, güvenilmek, ait olmak... Yani, zaman ve emek isteyen duygusal ihtiyaçlarımız. İnsanlar, manevi ihtiyaçlarını da artık maddi dünyanın süper hızıyla gidermeye çalışıyor. Eskiden insanlar sevdiğiyle bir karşılaşmayı, bir bakışmayı, bir gülümsemeyi, bir el ele tutuşmayı, bir buseyi, bir sevgili olmayı merakla beklerken, şimdi bir kişiyle yakınlık istediklerinde anında tanışıp, anında ulaşıyor. Eskiden insanlar tartıştıklarında bir küsüp, bir sessiz kalıp, tekrar ne zaman barışacaklarını ve tekrar ne zaman kucaklaşacaklarını merakla beklerken, şimdi ilişkideki en ufak bir hayal kırıklığında -yani evrenin onlara vaat ettiğine inandıkları yüzde 100 mutluluk karşılanmadığında- anında kişiyi hayatlarından silip, bir başka kişiye yöneliyor. Beklemek yok, anında ve şimdi olmalı. Tamir etmek yok, anında ve şimdi olmalı. Bozulanla uğraşmak yok, çünkü en iyisi olmalı. Yüreklerimizi teknolojik hıza uyumlamanın sonucu ise büyük hayal kırıklığı; anında tüketilmiş ve atılıvermiş birçok ilişki, dönüp dolaşan yalnızlık, bağlanmaksızın sürekli en iyisini arayış. 

Hâlbuki duygusal bir ilişkiyi en iyisi yapan, ona harcanan zaman, emek, bakım ve onarımlardır. Küçük Prens romanından bir alıntı bunu en yalın haliyle iletir: “Benim gülüm tek başına sizlerin tümünden önemlidir, çünkü o benim suladığım çiçektir. Çünkü o benim fanusun altına koyduğum çiçektir. Çünkü o benim paravanla örttüğüm çiçektir. Çünkü onun tırtıllarını ayıklayan benim. Çünkü o, benim yakınmalarını ya da böbürlenmelerini, hatta arada susuşlarını dinlediğim çiçektir. Çünkü o benim gülümdür.” Ve ekler: “İnsanlar bu gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın.” Bu gerçeğin unutulmasının sonucu ise günümüzde giderek artan bağlanma sorunları, ilişkisel mutsuzluklar, hızla tüketilen ve tüketen insanlar.

Peki, bu yılbaşında posta kutunuzu merakla açıp baktınız mı? Eskiden sevdiklerimizin zaman harcayıp, arayıp, en güzelini bulup, yazıp, emek harcayıp, postaladığı kartpostallar çıkardı posta kutularından. Merakla açar okurduk desteleri. Şimdi sadece kredi kartı, televizyon, telefon, cep telefonu, internet, güvenlik alarmı gibi faturalar çıkıyor posta kutularından. Merakla açıp okuyoruz desteleri. Peki, bu faturalar neyin bedeli? Son hız hayatımızın bedeli, elimizde bir kartpostal olmaksızın yılbaşına girmektir.


Makaleyi orjinal yerinde görmek için tıklayınız...